Sinemalar.com kullanıcıları arasında fikir ayrılığı doğuran, hatta zaman zaman şiddetli tartışmalara neden olan “Semum” filmi hakkında bugüne kadar herkes söyleyeceğini söyledi. Şimdi sıra O\'nda... Filmin senaristi, yapımcısı, yönetmeni; kısaca herşeyi “Hasan Karacadağ”, henüz vizyona girmediği halde hakkında en çok konuşulan filmlerden biri olan “Semum”u tüm detaylarıyla ilk kez Sinemalar.com’a anlattı... Filme bu kadar önyargılı yaklaşılmasından dolayı gerçekten yıprandığını ifade eden Karacadağ’ın esas amacı “Türk-İslam korku filmi” denen bir türü tüm dünyaya kabul ettirmek. Uzun zamandır filmle ilgili yapılan olumlu-olumsuz tüm yorumları unutun, “Semum”u bir de Hasan Karacadağ’dan dinleyin... Üç harflilerden korkanların okuması sakıncalıdır!
Sinemalar.com: Öncelikle Semum nedir ve siz böyle birşeyin varlığına inanıyor musunuz?
Hasan Karacadağ: Semum Kuran’da geçen bir kelime. İnsanın tüm gözeneklerine aynı anda girebilen zehirleyici bir madde anlamına geliyor. Kuran’a göre insanlar ‘salsal’ denilen kuru bir çamurdan yaratılmış, şeytan ve kavmi ise ‘semum’ denilen bu zehirli maddeden yaratılmıştır.İslam dinine göre; Cinler, ifritler, iblisler ve şeytanlar bu maddeyi kullanarak insanlara zarar verebilir, onların bedenini ve beynini ele geçirebilir, ruhsal rahatsızlıklar oluşturabilir ve psikolojik işkencelerle onlara dehşetengiz anlar yaşatabilirler. Bu varlıkların lideri şeytandır ve şeytan onlar aracılığıyla birtakım sebeplerden ötürü masum insanları avlayarak onlara hayal bile edemeyeceğimiz korkunçlukta görüntüler gösterir ve adım adım bünyelerini alt-üst eder. Şeytan’ın bu işlerde en çok kullandığı varlık, cinlerin de en tehlikeli türü olan SEMUM dediğimiz varlıktır.İnsanlardan önce şeytan ve kavmi yaratıldığı için bu dünyayı kendi mekanları olarak görürler ve nefret edip kin besledikleri insana her an saldırmak için pusuda beklerler. Kuran’da aynı zamanda Tur suresi 27. ayette geçen SEMUM kelimesi cehennem alevi anlamında kullanılır ve SEMUM’un azabının çok dehşet olduğundan bahsedilir. Buradan Semum kelimesinin İslamdaki korkunçluğu daha rahat anlaşılabilir. Zira cehennem bile semum’u ihtiva etmektedir. Ben temel olarak İslam kültüründeki KURAN kaynaklı kelimelere, kendime has korku sinemasının tekniklerini kullanarak bir yorum getirmeye çalışırım.Korku sinemamızın olabildiğince batı kültüründen arındırılmasından yanayım. Bu varlıklara inanıp inanmama meselesine gelince, sadece şunu söyleyebilirim ki, sonsuz büyüklükteki bu kaotik uzayda, nokta hükmünde olan bir dünyada yaşayan aciz bir varlık olan biz insanların uzayda yalnız olduğuna asla ama asla inanmıyorum.
S: Bir önceki filminiz "Dabbe"yi izlemiş, izlerken etkilenmiş, hatta sonrasında uyuyamamış biri olarak Semum’u merakla bekliyorum. Filmin korku unsurları neler?
H.K.: Teşekkür ederim. "Semum" filminde genel olarak yenilikçi bir korku tarzı denemeye çalıştım. Geceleri odanızda yalnız iken kapının yavaşça açıldığını ve bizim filmde göstermiş olduğumuz varlığın size doğru yavaşça harekete geçtiğini düşünün. İşte bu olayı gerçekte yaşayanların maruz kaldığı durum budur, akli dengeleri son derece yerinde olan bu insanlar, birden tarif edemeyecekleri kadar korkunç bir varlığı etraflarında görmeye başlıyorlar. Önceleri sadece karanlığın içinden ve uyku ile uyanıklık arasındaki bir ruh halinde gördükleri bu varlığa kendileri de inanmak istemiyor ama sonra bu varlık karabasan dedikleri bir şekilde müthiş çınlamalar ve korkunç bir acı verecek şekilde kişinin üzerine çöküyor ve adeta onu nefessiz bırakarak tüm bedenini kıpırdatamayacak hale getiriyor. Ben tüm bunları gerçekten yaşadığını iddia edenlerin anlattığına sadık kalarak anlattım ki, izleyenlere daha bir belgesel korku etkisi geçsin. SEMUM nasıl ki filmdeki Canan Karaca karakterini adım adım ele geçiriyorsa aynı şekilde filmi izleyenleri de adım adım ele geçirsin istedim. Buna göre bir kurgu mantığı uyguladım. Kısacası filmdeki korkunun yaşananların gerçekliğine sadık kalınması durumunda daha kalıcı olacağını düşündüm. Bir de Canan Karaca’nın filmdeki çaresizliğini de öne çıkardım. Zira bunu yaşadığını iddia eden insanlar hemen deli damgası yedikleri için dertlerini kimseye anlatamıyorlar. Çünkü bu varlıklar asla birkaç kişiye aynı anda görünmüyorlar. En önemli bir mesele de filmdeki varlığı anlatılanlara göre çizdirip tasarlatmamız, bu da önemli bir nokta…’Korku,şüphe,paranoya’…Semum’da her saniye var olan kavramlar…
S.: Hikayenin ürperticiliğinin yanı sıra, kullanılan efektler de dikkat çekici. Görsel efektler için kimlerle çalıştınız?
H.K.: Efektlerimizi olabildiğince Türk-islam kültüründeki bu varlıklara tekabül eden kelimeleri baz alarak oluşturduk: kızgın ateşin dumansız alevi, siyah duman, çınlama, azap, sinsi, kindar, kibirli, pusu, cehennem, karabasan vs.. BDR digital firmasındaki genç, dinamik ve başarılı bir ekiple çalıştık ve sonuç gerçekten çok iyi oldu. Özellikle filmin finaline doğru birtakım yenilikçi denemeler yaptık, efektler konusunda izleyicilerin memnun olacağı kanaatindeyim.
S.: Filminizde tanıdık yüzler kullanmanın, inandırıcılığına ve dolayısıyla korku temasına zarar vereceğini hiç düşünmediniz mi?
H.K.: Bu hikayenin mantığına göre değişir. Mesela Dabbe kavram olarak çok daha değişik bir içeriğe sahipti, eğer o filmde çok tanınan simalar kullansaydım sonuç kötü olabilirdi ama bu filmde aynı mantık geçerli değil. Şöyle örnek vereyim; mesela “6.His” filminde Bruce Willis var ya da “The others” filminde Nicole Kidman var, “Shining” filminde Jack Nicholson, ama bu üç film de korkutuculuk konusunda çok iyiydi. Demek istediğim bazen hikayenin sistematiği gereği bilinen yüzler kullanmakta fayda oluyor. İzleyince ne demek istediğimi anlayacaksınız. Misal Ayça İnci gerçekten müthiş bir performans gösteriyor, çoğu kişi onun gerçekten bu varlıkların saldırısına maruz kaldığını falan sanabilir, zaten önemli olan da filmin içerisindeki süre boyunca, oyuncunun sizi inandırabilmesi, bunu başaran oyuncu tanınmış bile olsa filme artı puan kazandırır. Semum’daki tüm oyuncular çok beğenilecek.
S.: Neden korku filmi çekmeyi tercih ediyorsunuz? Korku sinemasına özel bir ilginiz mi var?
H.K.: Ölüm ötesi hayat ve bizden başka varlıklar çocukluğumdan beri ilgimi çekiyor, ayrıca korku sineması bana sinema dediğimiz hayali dünyanın en tutkulusu ve en heyecanlısı gibi geliyor. Kendi hayallerimi ve kendi korkularımı izleyiciyle paylaşmak ve dünya üzerinde Türk-İslam korku filmi denen bir türü kabul ettirmek gibi kendimce bir gayem de mevcut. Ama sinemanın her türünü de seviyorum.
S.: Türk insanını korkutmanın en iyi yolu; cin, peri, şeytan gibi figürler kullanmak mı?
H.K.: Sadece Türk insanı değil, doğru bir sinema diliyle tüm dünyadaki korku severleri etki altına alabilecek bir meseledir cin kavramı. İnsan dünyanın her tarafında insandır ve ruh dediğimiz bilinmez hep aynı şeylerden korkar; bilinmeyenden korkarız ama varlığını hissettiğimiz ‘bilinmeyen’ bizi daha da ürpertir. İslam kültürü bu konuda kainatın en zengin kültürüdür, bunu kullanmalı ve sinemamızı dünya ölçeklerine taşımalıyız. Korku hikayeleri üstadı H.P Lovecraft bile islam mistizminden olabildiğince etkilenmiştir.
S.: Türk korku sinemasında son yıllarda, konu itibariyle birbirine benzeyen birçok film çekildi. Semum’u bu filmlerden ayıran özellikler neler?
H.K.: Semum; karanlık diyarlarda pusuya yatmış, kendine av arayan adı anılmaz mahşervari varlıkların insana ne tür azaplar uygulayabileceğini gösteren ve daha önce benzerini görmediğiniz bir film. İyi veya kötü izleyince karar verirsiniz ama hikayenin çizgisini ve mantığını daha önce görmediğinizi garanti edebilirim.
S.: Semum” ile “The Exorcist” arasında benzerlikler olduğu şeklindeki eleştirilere cevabınız nedir?
H.K.: Semum’un, “The Exorcist” ile karşılaştırmasını ben istediğim için sadece bir sahnede özellikle o filme gönderme yaptım. Hristiyan dünyasının Şeytan diye bize anlattığı olayın bizdeki karşılığı çok daha farklı. Exorcism kelime olarak zaten bir varlığın, musallat olduğu insan bedeninden çıkarılması anlamına geliyor. Bizim kültürümüzde, dinimizde exorcism vakası yok mu yani, böyle saçma şey olur mu? Benim hikayemin, The exorcist’in hikayesiyle hiçbir şekilde ilişkisi yoktur, sadece ele aldığımız kavramlar benzeşiyor. Batı dünyası ‘şeytan’ hakkında bir film çekti diye, biz Doğulular bir daha asla ‘Şeytan’ hakkında film yapamayacak mıyız? Bir yabancı çıksa ‘İstanbul’un fethi’ diye bir film yapsa, benim “İstanbul’un Fethi aslında öyle değildi, böyleydi” deme hakkım yok mu? Yapılan her şeye kopya diyen ve bunu bilerek yapan insanlardan ricam izlemeden karar vermesinler zira tekrar ediyorum, benim gayem ne olursa olsun bize özgü korku filmleri yapmak, eğer taklit edeceksem en önce kendimi kandırmış olurum. İzleyin Semum filmini, The exorcist filminden çok daha taze ve yenilikçi bir film bulacaksınız.
S.: “Türk korku sineması” diye spesifik bir türden bahsetmek mümkün mü sizce? Söz konusu bu türün geleceğini nasıl görüyorsunuz bir yönetmen olarak?
H.K.: Üç beş sene sonra dünya sinemasında ‘Türk-İslam korku türü’ diye bir tür olacak ve bu türün çok fazla meraklısı seveni olacak, merak etmeyin. En azından ben bu konuda elimden geleni yapacağım ve inandığım bir şeyden kolay kolay dönmem.
S.: Dabbe için yapılan olumsuz eleştiriler var. Hatta Semum filmine, henüz gösterime girmediği halde, önyargı ile yaklaşan bir kesimden söz edebiliriz de…Siz bu eleştirileri nasıl yorumluyorsunuz? Anlaşılmadığınızı düşündüğünüz oluyor mu?
H.K.: "Dabbe" önemli bir adımdı, bin basamaklı bir merdivene tırmanmanın değişik yolları var; ya uçarak çıkarsınız ya da ilk adımı atarak sabırla o merdivene çıkmayı tercih edersiniz. Ben uçmayı tercih etmiyorum, küçük ama emin adımlarla merdivene çıkmak benim için daha doğru. Önyargılı insanlar o kadar fazla ki, benim gibi dirayetli ve kendinden emin birini bile yormayı başardılar. Bu insanları hayretler içersinde izliyorum ve bana yapılan saldırıların nedenini asla ama asla anlayamıyorum. Filmlerimi kimseye zorla izletmek gibi bir amacım yok, tüm iyi niyetimle yapılan eleştirileri anlamaya ve yapıtlarımda bunları değerlendirmeye gayret ediyorum. Hatta öyle ki, birgün websitemde online olup, tüm soru,eleştiri ve önerileri canlı olarak duymayı ve cevaplamayı bile düşünüyorum. İyi niyetli olan her yaklaşıma açığım, ben kendimi hiçbir zaman korku üstadı olarak görmüyorum, kendi korkularımı insanlarla sinema dili vasıtasıyla paylaşmak gibi bir gayem var. Türk korku sinemasını dünyaya taşımak istiyorum ve bunun için izleyicilerden de destek bekliyorum, haince yapılan bir saldırı emin olun ki bana zarar veriyor ve bunu bilerek yapanların amaçlarını hiçbir zaman anlamadım ve de anlayamayacağım.
S.: Filmin çekim sürecinde, oyuncularınızın psikolojisi nasıldı? “Şeytan ile karşı karşıya gelmek” düşüncesi bile psikolojilerini bozmuş olmalı
H.K.: Genel olarak herkesi psikolojik olarak motive etmeye çalıştım ve bazı anlarda gerçekten herkes çok eğlendi. Zaten korku filminin amaçlarından biri de eğlendirmektir, adrenalin dersem ne demek istediğimi anlarsınız. Ben çekim esnasında özellikle korku sahnelerinde insanların rahat olmasından yanayım. Çünkü uğradığımız sular pek tekin değil, gerginlik bazen ateşe körükle gitmek gibi bir durumu doğurabilir, korku filmi çekimlerinde. Sonuç olarak gayet başarılı ve motive bir çalışma oldu bizimkisi.
S.: Adettendir diye soruyorum, sette kazalar, uğursuzluklar yaşandı mı?
H.K.: Hayır, Allah’a şükür kazasız belasız atlattık.
S.: Hasan Karacadağ hep korku filmleri mi çekecek? Bir aşk filmini yönetmek sıkıcı mı gelir size? Şaka bir yana, hayalinizdeki proje nedir?
H.K.: Türk İslam korku türünü dünyada belli bir noktaya adım adım getirme gibi bir gayem var. Ama nasip olursa, önümüzdeki sezon çok farklı bir projeyle karşınızda olacağım.
S.: Anlattıklarınızdan sonra “Semum”u izlemem gerektiğini hissettim. Filminizi herşeyiyle sahiplenmeniz çok hoş...
H.K.: Sağolun. Tüm Sinemalar.com ekibine bu düzeyli röportajdan dolayı çok özel teşekkür ve sevgilerimi iletiyorum. Başarılar…